halaskargazi

Hollywood yapımı şehirde geçen hemen her filmde New Yorktaki büyük caddelerden birinde mutlaka geniş açı insanlar gösterilir, sonra da dikkat çekici bikaç tip yakın plan çekilir. Geniş planda kalabalık ve hızlı yürüyen insan topluluğu vardır. Kimse kimseyle ilgilenmez. Yerde yatan bir adam vardır, kimse bakmaz bile, hızla yanından geçerler. Kendi kendine konuşup bağıran insanlar olur, kimse onlara da aldırış etmez. Hareket devam eder. Herkes yalnız görünür. Fonda ise ambulans, korna sesi ve ambulansı, araba alarmları vardır. İstanbul da öyle bir hale geldi. Karton üzerinde yatanlar, kendi halinde bağırıp çağıranlar, yürümekten öte koşarcasına hareket eden insanlar..
Ama bir de amerikalılardan farklı olarak seçim dönemlerinde ortalığı rengarenk bayrak ve amca resimleriyle dolduruyoruz. Gürültü olarak da parti minibüslerinden yayılan çirkin seçim şarkılarımız var. Bugün işten gelinlik provası için erken çıktım, dönerken Halaskargazi caddesinden geçtim. Bu anlattıklarımın hepsi orda vardı. Yapacak bir şey yok. Güldüm geçtim. Bir film çekersem ve öyle bir genel plana ihtiyacım olursa çekilecek yer belli oldu, Halaskargazi Caddesi..

sifon

Belki bilenler biliyordur, ama ben yeni öğrendim. Tuvalet sifonlarında küçük ve büyük yanyana iki buton oluyo ya bunlardan küçüğe basınca az su, büyük olana basınca biraz daha fazla su akıyomuş. Dolayısıyla küçük buton küçük tuvalet için, büyük buton büyük tuvalet için tasarlanmış. Bu iki buton olayını backuplı çalışma olarak düşünmüştüm, biri bozulursa diğerine basılsın diye böyle yapılmış gibi gelmişti. Baya saçmalamışım, hatta şimdi dönüp bakınca arabanın neden 4 tekeri var sorusunun cevabına yedekli çalışsın diye öyle yapmışlar demiş gibi hissettim.
Bu klozeti de Geberit'ten buldum, Geberit banyo ve tuvalet olayında aşmış. Adamların en büyük falsosu adı, onun dışında gerçekten iyiler. Bi falsosu daha var sanırım, pahalılar. Neyse sonuç olarak gereksiz su harcamayalım, adamlar yapmış, hakettiği gibi kullanalım. Ben bunca yıldır büyük olana bastığım için kendimi cezalandırıp bir süre sadece küçük olanı kullanıcam:)

ev

bugün sabah ev aldık. tabi bu cümle, pazardan elma armut aldık cümlesine benzedi, ama bu iş elma almak kadar kolay değilmiş. O kadar çok ev arayınca ve ortamı gördükçe hayalimdeki ev kavramı bitmişti ve tapu hayali başlamıştı. Ve sonunda hayallerimiz gerçek oldu bir tapumuz oldu.
Ev de bu fotoğraftaki gibi bir şey işte, yani benim gözümde şu an böyle görünüyor, uyandırmayın beni..

dizi

Dizilerin en sevdiğim bölümlerini çıkardım, şöyle ki House'un en sevdiğim bölümü Dr.Gregory'nin bacağıyla ilgili operasyon geçirdiği bölümdü. Ghostwhisperer'da Jim ile Melinda'nın tanıştıkları bölümdü. How i met your mother'da ise Barney'nin neden takım elbise giydiğinin anlatıldığı bölüm olmuştu. Ve bu bölümlerin ortak yanı ise hepsinde dizi karakterlerinin geçmişinin anlatılıyor olması. Bu bölümleri izlerken acaip mutlu olmuştum. Çünkü bu karakterler hayatımda ciddi bir yere sahip ve ben onların geçmişlerini bilmiyodum. Bu bölümler sayesinde öğrenip daha da sahiplenmiş oldum. Başım göğe erdi mi, hayır, ama merak ettiğim şeylerin sayısı azaldı:)

ışık

fotoğraf gezilerinde "ışığınız bol olsun" derlerdi, ben de gülerdim, ama fotoğraf çeken biri için söylenicek en anlamlı söz aslında buymuş. ışık olmayınca ağzınla kuş tutsan bi işe yaramıyor..
tv'de amerikadan yapılan yayınlarda genelde gökyüzü inanılmaz güzel görünüyor. Mesela arka tarafta beyaz saray olan çekimlerde, beyaz saray gayet net, bembeyaz, arada yeşil alan, yemyeşil...gökyüzünde pamuk gibi bulutlar...Gel burda yaşa diye çağırıyor sanki..Kullanılan teknoloji heralde çok farklı değildir. Atmosfer de aynı atmısfer ama orda hava kirliliği daha az sanırım. Neyse adamlar işini biliyor, istanbul denince benim aklıma sadece gri görüntüler geliyor. Bu fotoğrafı da bolu'da çektim, ışığını, parlaklığını amerika ışığına benzettim. ışık için şehir değiştirmek yeterliymiş:)