bir yıl daha geçti



Yıllar geçtikçe çocuksu ruhumuzdan, mutluluğumuzdan uzaklaşıyoruz, korkularımız artıyor azalacağı yerde..Yeniden eski günlerdeki gibi olabileceğimiz bir yıl dileğiyle..
Fotoğraf Karlovy Varyden, hava biraz karanlık olduğu için çok net olmadı ama ayşeyle bu çocuğa bakıp baya bi gülmüştük..

hakkı devrim



Bu fotoğrafı Ayşe Arman'ın Hakkı Devrim'le olan röportajından aldım. Hakkı Devrim'in bu halini görünce çok mutlu oldum, daha bir sevdim onu. Yıllardır milli dedemiz olan H.Devrim benim için anne karnından dede olarak çıkmış insan kıvamındaydı. Aslında genç yakışıklı bir delikanlıymış zamanında. Annem babam içinde aynı şeyi yapıyorum, sanki hep onlar bu yaştaymış gibi..Halbuki ben onların 30lu yaşlarını da biliyorum ama unutuluyor..H.devrim'in bir zamanlar genç olabileceğini bu fotoğrafı görünce idrak ettim. Allah uzun ömür versin.

wipe out


bu toplarda zıplamak istiyorum, ama kamera olmasın lütfen..

lie to me

yeni dizim; "lie to me". House'a rakip olarak yapılmış, hayatın daha içinden olduğu içi anlaması daha kolay. Ama Lightman, House kadar karizmatik değil zaten kim House kadar karizmatik olabilir ki? Benzer özellikler var, Lightman da House gibi defolu bir insan, karısı terketmiş, inatçı, işini çok iyi yapan biri. Yani süper bir dizi kahramanı, hem eksiklikleri var ama bir yandan da adam karizma olabiliyor. Dizi yalanlar silsilesi içinde gidiyor, 40 dakika izleyip de saman alevine benzeyebiliyor, yani insanın elinde bazen o kadar izleyip de hiç bir şey olmuyor. Çünkü alt cümle-fikir içermeyen bölümler var. Eğlenceli kısmı ünlülerin yalan söylerkenki ifadeleri de yer alıyor. Yalan söylemeyi zaten beceremem, dizide yalan söylerken en azından neler yapmamam gerektiğini öğreniyorum. Bu konuda çok faydalı bir dizi ve bir de ifade analizinde.
Sonuç olarak en karizmatik dizi karakterlerim şöyle: 1- House 2-Lightman
En sevimli dizi karakterleri ise tabiki 1-Ted 2-Charlie

Bir mimar: Bruno Taut

Bugün şener'le metrobüsle avrupa yakasına geçerken Ortaköy sırtlarındaki Japon esintileri olan evi gösterdi. Cumhuriyet döneminde Ankara'da da önemli devlet binalarını yapan Japon bir mimarın kendi için yaptığı ev olduğunu anlatmıştı. Hiç Japon mimar duymamıştım, zira Ankara'ya Japon mimar girse heralde o kadar sıkıcı devlet binaları da olmazdı. Bu binayı yapan adamı bulmak biraz zor oldu, ama kimliğini öğrendim; Bruno Taut adında Hitler'den kaçıp Türkiye'ye sığınmış, bir miktar Japonya'da kalmış Alman bir mimar yapmış. Ankara'da DTCF Binasını yapmış. UNESCO tarafından korunan eserleri var. Şu anda ünlü bir mimar. 1938de ölüyor ve Edirnekapı Mezarlığına defnedilmiş. Her gün önünden yanından geçtiğimiz ayrıntıların altını kazıyınca neler çıkabiliyor ne ilginç. Bir ilginç şey ise; bu evin tarihi hürriyetteki en iyi 10lardan birinde buldum. Bir daha hürriyet.com.tr yi açmayacağım demiştim yine açmak zorunda kaldım.

wc de beklemek

Alafranga tuvaletten feyz alarak Kore'de ev yapmışlar. Ben yapsam orta kısma yüzme havuzu kondururdum. Ama işte çayır çimen yapmışlar. Benim en büyük sıkıntılarımdan biri de tuvalette beklemektir. Bekle bekle dur, vakit geçiremem. Heralde bu evde böyle bi dert de olmayacak kadar çok tuvalet olsa gerek...Tabi böyle bir yaşam alanının içinde olmanın kime ne faydası vardır anlamış değilim. Küçük çocuk evini tarif ederken tuvalette oturuyoruz mu diyecek o da ayrı konu...