kule hayatı

kuleye halen uyum sağlayamadım ama iyi tarafları da var, işyerindeyken hava kararınca canım sıkılırdı, böyle afakanlar basardı, burda hava karardığında dışarısı yine çok güzel görünüyor, hatta akşam binadan çıkmak için çarşının içinden geçiyoruz, o an sanki kendimi işte değil de çarşıya gezmeye gelmişim gibi hissediyorum..en azından akşamı ve çıkışı güzel..hazır tüm kat boşken lomoyu buraya getirip biraz fotoğraf çekeceğim..

atla gel şaban

sabah serviste sessiz de olsa bu filmi izledik, komik ötesi..bi de bi oyuncu var, beyaz saçlı böyle 40-45 yaşlarında, hipodromda kemal sunalın yanında duruyor ve simit yerine ganyan kuponunu yiyor, kemal sunal da her seferinde simiti uzatıyor..yine başka filmlerde de oynuyodu, o da komik bir tip..
sabah işe gelirken bu filmi izlemek çok iyi geldi, uyandım

not normal sponge bob


Öğrenci ortamı gibi rahat bir işyerim vardı. Kılık kıyafet serbestti, ortada bağıra çağıra hayvan öküz diye bağıran erkekler vardı. Baya baya kocaman gürültüler yapabiliyoduk. Artık kuledeyim. Sabah binaya girmek bile sıkıntılı, xray cihazlarından her gün çantanın geçirilmesi, turnikelerin önünde oluşan uzun kuyruklar, sonrasında asansör kuyruğu, tıklım tıklım bir asansör, sonrasında ofise giriş ve çok sessiz kimsenin konuşmadığı bir ofis ortamı...Tabi bunlar baya bir garip geldi. Hani herkes çok seviyeli-soğuk duruyor. Ama bir taraftan da insanlar çok kibarlar, biz eski işyerinde ne servise binenlere yardımcı olurduk ne de yeni işe başlayanlara..Servis beklediğim kişiler her gün "merhaba günaydın, nasılsınız?" diyorlar. Bunları yaşadıkça da aklıma sünger bob'un ben normalim bölümü geliyor. Normal bir insan olmak için şu şekilde konuşmaya başlıyor:
SpongeBob: Hi, how are you?
Squidward: Good, just coming by to get a drink.
SpongeBob: Wonderful weather we're having.
Squidward: It sure is.
SpongeBob: Ok, see you 'round.

Bu şekilde davrandıkça kenarları yuvarlaklaşıyor gözeneklerini de kaybediyordu. Böylece normal olduğunu düşünmeye başlamıştı. Ben şimdi kararsız kaldım, şimdi kararsız kaldım orası mı normal burası mı normal..

İşyerinde işsizlik

İşyerinde zor şeylerden biri de işin varmış gibi görünmek.. Sakinlik, rahatlık, bağırmadan yapılan konuşmalar, ortalıkta dolanmalar ve internet kullanım raporları ele veriyor ne yazık ki neyle uğraştığını..Sonra madem işin bitmiş, şöyle bir abuk işimiz vardı, sen yap bari deniliyor.. O an burdan çıkıp gitmek istediğim andır..

yaz

muson yağmurları türkiyeye geldi, artık yazlar ve kışlar yağmurlu geçecek..yarım saat önce hava günlük güneşlikti, az önce gök patladı, gümbür gümbür yağmur var..hal böyle olunca da öğle arası içerde geçiyor..yağmurdan kaçan kelebekler de ofiste, kübikler arası dolaşıyorlar..bir kelebek bir ofiste kaç dakika yaşayabilir izleyip göreceğim.

fotoğraf söyleşisi

Haftasonu Murat Germen ve Orhan Cem Çetin'in İstabul Moderndeki söyleşilerine katıldım. Böyle bir işleri olduğu için çok şanslılar, iş konusunda şans kelimesini aslında hiç kullanmayı sevmiyorum, sonuçta iş olayının şans değil tercih ve karar meselesi olduğuna inanırım. Ama onlar gibi olmak isterdim. Bir kere çıkıp hem iş hakkında konuşup hem de felsefe yapma şansına sahipler. Ben şimdi yaptığım işi bazen anneme babama anlatmakta dahi güçlük çekiyorum. Yeni bir teknoloji çıkar, onu öğrenmek için dokümanlar okunur, binbir türlü zorlukta karşılaşılır, her türlü şeye lanet okunur, sonrasında sorun çözülür, çözüm unutulur, ama kabus dolu günler yaşanmıştır. E bunların sonunda ne elde edilmiş olur, CV ye eklenicek ilgi çekici satırlar...belki biraz da tatmin...Son iki haftam böyle bir loop'ta geçti. Sonrasında da bir diğer problem ben o kadar acı çektim ama kimseye bunun reklamını da yapmıyorum, şöyle ekran oldu, arkada şu teknolojiler çalışıyo hede höde demediğim için elime de bişey geçmiyor..
Neyse iş seçimi önemliymiş, söyleşi o kadar iyiydi ki bana neler düşündürmüş.
İkisi de uzun zamandır gördüğüm en akıllı, ayağı yere basan ama aynı zamanda hayal gücü geniş ve ufuk açan insanlardandı. Belgesel fotoğrafçılık üzerinde konuşuldu, öznel gerçeklik ve nesnel gerçeklik konuları açıldı. Şuna ben de kesinlikle katılıyorum, fotoğrafta nesnel gerçeklik diye birşey imkansızdır.
Orhan Cem Çetin'in ergenekon davasında resim çizilmesi fotoğraf çekilmemesi olayını anlatması ve eskiden kamera fotoğrafı içine alırdı artık fotoğraf makinaları videoyu içine alıyor yorumları baya iyiydi..
Murat Germen'den...

teknolojide lider firma geyiği

Kariyer sitelerinde şirket adı yerine "teknolojide lider firma" gibi sıfat tamlamalarından nefret ediyorum, normalde de hiç başvurmam böyle ilanlara ama işyerinde kötü bir gün geçirince onlardan bile medet umar hale geliyor insan. Dün öyle bir işe başvurdum, bugün telefonum çaldı, hevesle açtım, X firmasından arıyoruz dediler, ben başvurmadım dedim, hayır başvurdunuz dediler. Ah lanet olsun niye adınızı vermiyosunuz demek istedim, ama diyemedim. Ama bir dahaki sefere kesinlikle söyleyeceğim. Utana sıkıla ben X olduğunu bilmiyodum, teşekkürler dedim. Böyle konularda niye utanıyorum, niye sıkılıyorum anlamıyorum, sanki kendimi suçluymuş gibi hissedebiliyorum. Aslında değilim, hatta bu şekilde davranan firma, milleti kandırmış oluyor, yanlış davranan onlar. Ben kendimi bu konuda geliştireyim, daha güçlü olayım. Bu komik ilanlara da başvurmayayım. Başka da bir şey demiyorum.

phuket

yaşasın tayland diyorum başka bi şey demiyorum, fotoğraflar kendini anlatıyor:)



beylerbeyi

Bu yaz için ayşeyle buluşma mekanımız belli oldu: beylerbeyi, Dün ayşeyle orda buluştuk, aman allahım ne kadar güzel bi yer, çok kalabalık da değildi korkutacak kadar tenha da değildi..günbatımından önce oturduk Roberts Cafeye, süper bi masa bulduk, tam deniz manzaralı..Sonra da hava karardı, ışıklar yandı, ayrı bi güzel oldu ortalık. Yaz akşamlarını sahilde serin serin geçirmek için gidilesi oturulası yer.
(Ayşe senin için de dua etmeye başladım)

yaşasın lomo

Analog fotoğraf çekmeyi özlemişim, lomo ile biraz işte biraz da küçük çamlıca korusunda fotoğraf çektim. Sonra bizim evin yakınındaki mahalle fotoğraçısında yıkattırdım, ve işte sonuçlar..
Lomo ile fotoğraf çekmek için ortamın aydınlık olması gerekiyor, ofisimiz her ne kadar aydınlık olsa bile yetmemiş, o fotoğraflar karanlık..

Küçük çamlıca korusunda da balık gözü çekerken orta kısma yol koymak biraz anlamsızmış onu farkettim. ve işte örnekler:






lomo

Ayşe blur fotoğraf demişti, ama ben sanırım blur blur çok seviyorum. Lomografi akımına ben de daldım. Bugün Holga fotoğraf makinası siparişi verdim. Holga deyince tabi benim aklıma ilk önce Helga geliyo ama olsun. Fisheye da olucak, gelsin bi an önce, deneyeyim. Aslında 4 lü objektifi de denemek isterdim, ama o da başka bi bahara artık:)

star wars



Beş yıl aradan sonra yeniden tüm seriyi izledim, ilk izlediğimde 4 ten başlamıştım, 5 özlelikle büyülemişti beni, ama yine de hepsine hayran kalmıştım. Şimdi 1 den başlayarak izledim, 4 e gelince 4 çok vasat geldi. Çünkü 1,2,3 te jedi knights inanılmaz etkileyici bir şekilde anlatılıyor, onun üzerinde yoğun bir vurgu var, hem felsefesi hem de yetenekleri yüzünden izleyen herkesin jedi olası geliyor, hatta amerikada 1. filmle beraber Anakin ismi yaygınlaşmış, halbuki Anakin dark side'a geçiyor. 4 te mesela Kenobi ile Darth Vader'ın ışın kılıcı savaşları çok komik, 2 tak tuk derken Kenobi güce dönüşüyor. 5 gerçekten çok iyi, Lucasın yönetmemesi gerçekten iyi olmuş. 6'da da Yoda'nın şaşı olduğunu farkettim çok güldüm. 6. filmde de gereksiz bi sürü sahne var, yine de o dönem için iyidir deyip kabullenelim. Klon askerleri de çok komik, normalde hepsinin robot gibi hareket etmesi gerekiyor, içlerinde insan odluğu için hoplayıp zıplayanlar oluyo:) Hatta Darth Vader de bile karizma yok, ne biçim maske o? Bi de 4te çok ezik yapmışlar, askerlerin yanında biel böyle bi korkak duruyo, askerler bununla dalga geçebiliyor. Ama seri boyunca değişmeyen şey Yoda, 1,2,3te de baya bi aynısını yapmışlar. 2. filmdemiydi Yodanın ışın kılıcı kullanması çok şekerdi, boyu kadar kılıçla zıp zıp zıplıyo.
Star wars serisini üstüne Jumper diye bir film zileyip, ya bu çocuk kimdi çok tanıdık geliyo dediğime ben de inanmıyorum ama işte Anakin Skywalker'mış. Natalie Portman ise çok şanslı kesin arkasında birileri var, zaten İsrail doğumlu. Tamam yetenekli olabilir ama Leon, Star Wars, V for Vendetta, Closer. Tamam kabul ediyorum kıskandığım için şanslı diyorum.
Yeni bir üçlemeyi iple çekiyorum, yeni jedi'lar olsun. Tabi imparatorluktan şimdi cumhuriyete geçmiş oldular, cumhuriyet için de kötü yönetim olduğu sürece hiç bi yönetim şekli iyi değildir konulu bir film çekilebilir.
May the force be with you. May the Star Wars be with you.

ağaç



Ben bir sarıağaç gölgesi buldum,
Cebimde ümitlerim

sır

Anlatmamam gereken şeyleri bazen içimde tutamayıp anlatıyor muyum? Tamam bazen oluyor, genelde de bunu anlayıp sonra da pişman oluyorum. Çok bişey anlatmadım aslında bişey olmaz di mi yok yok bişey olmaz..100 kere bişey olmaz desem bişey olmaz di mi?

Paul Newman



The Hustler'ı izledim. Böylelikle Paul Newman'ı keşfetmiş oldum.
Brad Pitt ve George Clooney ve tabiki Eric Bana olmasa "Ah ah Paul Newman döneminde yaşasaydım keşke" derdim. O kadar iyiydi.
2008'de vefat etmiş, saygıyla anıyorum.

kulaklık

kulaklıkla şarkı dinlerken böyle kimi şarkılarda şarkıya eşlik etme isteği çok duyuyorum. ama çevremdekileri rahatsız etmemek için susuyorum. örnek: servis ortamı. kulaklığı icat eden niye ses için de şey icat etmemiş?
az önce bağıra çağıra söylemek istediğim ama sustuğum şarkı: aydilge yollara düşsem (derdimi satsam mutluluk alsam bir rahat olsam hiç yorulmasam der)

fotoğraf kaybettim


İlk defa bir fotoğraf yarışmasına katılayım dedim, aklımda da bikaç fotoğraf vardı. Ama ne yazık ki bulamıyorum. Off off..Düzen tutturamadıktan sonra fotoğraf benim neyime?
İş yerinde envanter testi yaptılar, bişiler kaybeder misiniz, kaybettiğinizi çabuk bulur musunuz gibi sorular vardı, ben de pek kaybetmem kaybetsem de hemen bulurum gibi şeyler işaretlemiştim, bir kere daha testlerde verdiğim cevaplardaki gibi biri olmadığımı gördüm:)
10 dk sonra: fotoğraf bulundu, ama o kadar da iyi değilmiş.
(Bu çiçek fotoğrafı da 2006'dan henüz dia çekiyorken)

okudum da ne oldu dedim

Amin Maalouf kitaplarından; Semerkant, Afrikalı Leo, Doğunun Limanları, Yüzüncü Ad, Tonios Kayası kitaplarını okumuştum. Şimdi geriye dönüp baktığımda; bu kitaplardan hiçbirinin ana düşüncesini bile hatırlamıyorum. Halbuki hepsini de çok beğenerek bir çırpıda okumuştum. Bu hafta sordum bizimkilere o zaman okumamıza gerek var mı niye okuyoruz diye, okumayı bırakmak için belli bir olgunluk gerekiyormuş. Okumaya devam..Hatta Maalouf kitaplarını en başta okuyayım, okudukça hatırlayabilecek miyim merak ediyorum..

cuma son dakika

Aklımda buraya yazmayı plandığım şeyler vardı, unuttum. Cuma son saat, artık lenslerim gözlerimden çıkmak istiyor. Serviste de uyuyamıyorum. Umarım trafik yoktur. Bugün de servis de yanıma oturacak kişiyi spor salonuna beraber girmek için kandırmaya çalışayım. Ama ne yapayım iki kişiye daha çok indirim yapıyorlar. Hatta işyerinde sekiz kişi televizyon alabilmek için toplandık. Daha fazla indirim yapılır umuduyla. Henüz araştırmalar devam ediyor. Burası da biraz günlük gibi mi oldu, nedir?

wo-man

wo-man (man in woman) kelimesi için benim yorumum kadın erkeği kapsıyor iken; bir erkek arkadaşın yorumu da erkek olmadan kadın olmaz oldu. bu yaşa gelmiş olup kadınları ezik ve zayıf gören üstelik de evli olan erkekleri gördükçe şaşırıp kalıyorum. bunu okuyan bir erkek topu heralde annelere atar, anneler erkek çocuklarını üstünmüş gibi yetiştiriyor diyerek yine kendi hemcinsine bakmamış olabilir, olsun ben kabul etmiyorum, kendini üstün gören erkeklere de gülüp geçiyorum....(sanırım çok kızdım)

haftasonu filmlerim

Bu haftasonu film izleyerek geçti:
Das Leben der Anderen
Up In The Air
Juno
P.S.I.Love.You (ancak 15 dk dayanabildim)

İşyerinde bi arkadaş haftasonları 20 film izleyip işe başlıyor, benim için bu bile bir rekor..Uzun zamandır bi haftasonu 3 iyi film izleyememiştim.

kar



Kar benim için mahallenin çocuklarıyla tanışmak için en iyi fırsat. Ne zaman kar yağsa mutlaka kar topu oynamaya çıkıyorum, tabi mutlaka dışarda da çocuklar oluyor. Kar topuna katılmak diğer oyunlara göre daha kolay. Başka birine atarak kendini hemen hedefe çevirebiliyosun. Derken bi grubun içinde buluveriyosun.
Bugün de freedomdomla aşağıya indik, 3 veletle savaşa başladık. Kar da ne biçim bi kar, kar topu bile olmuyor, onun da genetiğiyle oynanmış. Toz olup uçuveriyor. Sanırım suyu eksik biraz. Arabaların üzerinde kar bırakmayana kadar oynadık.
Fotoğrafları da siyah beyaz filmle çekmiştim, annemlerin orda.. Heyy gidi heyy...

dünya disko topu olsa














Bu da nerden mi çıktı, disko topu alıcaktım ama evde asmak için pek bir yer yok, en iyisi dünya küresinin yerine disko topunu koysalar, ben çevirsem çevirsem, o dönse, sonra ben onun etrafında dönsem o benim etrafımda...

ağaçlar beyaz olsun













Tüm ağaçlar beyaz olsa daha güzel olur muydu dünya?

kumbaram



Kumbaramdaki paralar işe yaramaz hale geldi, ben farkında olmadan. YTL'den TL'ye döndük, ama bozukluklar kalmış öyle. Kantinci almadı, bakkal almadı, sıra dolmuş şöföründe..Neymiş efendim damlata damlata küçük bir göl yapmışım, o gölün de suyuna bişiler karışmış, su da işe yaramaz hale gelmiş..Yani damlaya damlaya göl olmuyomuş..

In Bruges



Son zamanlarda izlediğim en iyi film; In Bruges. Son günlerin popüler filmi Avatar'ı da izledim, onun hakkında da yazı yazacaktım, ama In Bruges'e öncelik vermek istedim.
Bu filmi Ayşe'den duymuştum ama izleyememiştim, geç bile kalmışım. İzlemeyenler mutlaka izlesin.
Film Belçika'nın en güzel şehri, Bruges'te geçiyor. Ve film Bruges'ün güzelliğini anlatmak için yapılmış sanki. Ölmek üzere olan birinin son günlerni en iyi şekilde geçirebileceği şehir olarak Bruges'ü düşünüyor Harry. Bu yüzden diğer iki karakteri Ray ve Ken, Bruges'e gönderiyor. Ama işler planladığı gibi gitmez.
Ken çocuk ruhlu bir çocuk katilidir, kendini öldürmeyi planlar, Ray'in de görevi Ken'i öldürmektir. Ama Ray onu böyle acınası halde görünce vazgeçiyor. Filmin bence en dikkat çekici sahnesi buydu. Aslında birini öldürmek gibi bir görevin var o kişi hazır intihar ediyor, işi ne kadar kolaylaşıyor. Yine de ölmeyi isteyen birini öldürmek daha da mı zorlaşıyor?
İkinci sağlam sahne ise, Harry'nin kendini cezalandırarak bu şehirde ölmeyi haketmesiydi. Bunların dışında, cüce olayı, Ken'in kızla restorandaki muhabbetleri, tren olayı hepsi çok iyiydi. Yönetmen drama içine kara mizah yerleştirmiş.
Bunların dışında da zaten eğlenceli, şaşırtıcı çoğu zaman dramatik sahneler vardı.
Martin McDonagh yazmış ve yönetmiş. Yönetmen, ingiliz, 1970 doğumlu, ama saçları erken ağartmış. Böyle film çekmeye devam edicekse saçları boşa ağırtmış sayılmaz. Bu adam kesinlikle takip edilmeli. Colin Farrel sevmem ama bu filmde iyiydi.

Bir de yönetmenle çekilen bu kareyi buldum, oyuncular ve yönetmen eğlenirken..










Bruges bana Karlovy Vary'i hatırlattı, kesinlikle gitmeliyim. Boş sokaklar dolaşmak, meydan da kahve içmek ve çan kulesine çıkmak istiyorum.

ışık mutluluk getiriyo




İstanbul'da en hoşlanmadığım mevsim kış, hava her daim gri oluyor. Bugün sabah çok güzel aydınlık bir hava vardı. Serviste gözlerimi kapatmadım bile, çevreme bakındım. Hep böyle ışık, aydınlık hava istiyorum. Tüm renkler canlı görünsün, pus olmasın, hatta taa uzataki tepesi karlı olan dağları görelim.