
kitap

2008 pekin

Her 4 yılda bir olimpiyatlar olurken her 4 yılda bir de 2000 bilmem kaçtaki olimpiyatı kim yapıcak diye oylama turuna çıkan bir olimpiyat komitesi olur. Türkler web sitelerinden oylamaya başlar, yürekten isteriz istanbulumuzda da olimpiyat yapılsın. Futboldan başka desteklediğimiz bildiğimiz spor var mıdır? tabiki yoktur ve sadece para kazanmak için isteriz, gelsinler döviz bıraksınlar, e bi de reklamımız olsun tabi...yenilerde olimpiyat stadı yapıldı, başka? Değil olimpiyatlarda kullanmaya, olimpiyat sporcularımıza çalışacakları ortam bile sunamıyoruz. Jamaikalılar atletizmdeki başarılarını genlerine ve çalışmalarına bağlıyorlar. Ata sporumuz güreşte neyseki tam takım gönderdik, e ne oldu; yurtdışı transferimiz bizim için altın madalya kazandı, bir tane bronzumuz var. Genimizde var ama gene olmuyor.. savaşçı bir millet iz dolayısıyla su balesinde, jimnastikte madalya beklemiyorum, ama bari güreşte, halterde, çekiç atmada, atletizm, tekvandoda bişiler yapalım. atalarımızdan bize miras kalan bişiler olmalı, savaş meydanlarında hiç koşmadan mı kazandılar?? halbuki açılış seremonisinde ne kadar umutlanmış ve heyecanlanmıştım kafileyi görünce..

Öyle ya da böyle Çinin çalışkanlığını örnek almalıyız. Bunca zaman sürekli kendimizi seçilmiş ulus olarak görüp yeldeğirmenine bodoslama girdiğimiz için kaybediyoruz. (Kurtuluş savaşı hariç). Bir kere olimpiyatları yapıcak teknik altyapıyı sunsak bile acaba açılış ve kapanış seremonilerinin üstesinden nasıl gelirdik onlara ne gösterirdik merak ediyorum. jimnastik, yüzme, su balesi izlemeye abaza erkekler akın ederdi, olimpiyat ruhu gereği en önde ilerleyen Yunanistan bayrağı geçerken heralde yuhalardı milletimiz..Adı üzerinde "oyun" olan bir şeyi savaşa çevirirdi. Öyle ya da böyle bir olimpiyat daha bana İstanbulda yakın tarihte bir olimpiyat olamayacağını gösterdi. Kısacası yıllar önce ölesiye korkuttuğumuz bu yüzden ellerinde olsa kıtayı ikiye bölecek olan çinliler bence şimdi sağlam bir tur bindirdiler bize..
Olimpiyatları izlemek bir taraftan çok güzeldi, halen jürinin nasıl puan veridğini anlayamadığım oyunlar olsa bile izlemekten keyif aldım ama bir taraftan da yolumuzun uzun olduğunu bir kere daha görmek üzdü...
kafka

kafkanın meşhur davasını zor da olsa ben de okudum, varlık yayınlarının çıkardığı baskıyı okudum, ama cem yayınlarından çıkan baskının daha iyi olacağını tahmin ediyorum, çünkü salt kitaptan öte içinde yorumlar da barındırıyor. Veba kadar çok sembol içermese de yorumlanmış halini okumak daha faydalı olabilir, açıkcası kafkanın edebi anlatımı çok tat vermiyor ne yazık ki, çünkü cümleleri bana soğuk geldi ve edebi de değildi, belki bunda da kitapta da yaratmak istediği o soğuk ortamı böyle bir dille anlatmanın başarılı olabileceğini düşündü. Bunu öğrenebilmek için yazarın diğer kitaplarını okumam gerekiyor. Anlatış şeklinden ziyade anlattığı konu ilgi çekici...kitap bir dava ile başlıyor, Bay K. suçlu durumunda yargılanıyor, ama davanın içeriğine kitap boyunca değinilmiyor. kendisi de zaten bunu merak etmiyor, dolayısıyla bildiğini tahmin ediyorum. Gündelik hayat içinde her anımız bir dava uğruna geçiyor, bu dava o davalardan biri de olabilir. Ama genel olarak bakarsak bize ait olan en büyük dava Tanrı ile olan davamızdır. Kitapta da bu bu zorlu sürecin anlatıldığını düşünüyorum. Nitekim kitap da bir katedralde son buluyor. Kafka için karanlık yazar deniliyor, ama aslında aydınlığı işaret ettiğini düşünüyorum, sadece anı eleştirebilmek için bu yola başvurmuş.
Düşündüren yazarları seviyorum, düşünmeden bişiler kurgulamadan okunulan kitabın kişiye çok faydası olduğunu düşünmüyorum. Çünkü öyle olunca kitap halen yazarın oluyor, ama diğer türlü kitap hem yazarın hem de okurun oluyor.
Sonuç olarak okunması ve düşünülmesi gereken farklı bir kitap..
uyuryazarkasa
sevgili uyuryazar (kardişim) ve yazarkasa, uyuryazarkasa günlüğünü oluşturup yazdıklarını ortak yerden yayınlamaya karar vermişler, çeşitli konu başlıkları altında çeşitli konularda fikirlerini beyan ediyorlar, bunla beraber uyuryazarı takip etmek hem zorlaşıyor, yazdığı yerlerin sayısı gitgide artıyor, sözlükler, dergiler, bloglar..her yeri takip etmek gerekiyo onun yazdıklarını okuyabilmek için..onu okumuycaz da kimi okuycaz, katlanırız onun için..yazarkasa da aynı şekilde her yerde insanın karşısına çıkabilecek biri, her ne kadar ben onu uyuryazardan öğrenmiş olsam bile..yazıyor yazıyor, mübarek düşünce küpü ikisi de...e tabi şunu da unutmamak gerekiyo, adsense leri de var, çocuklar öğrenci, arada bi tıklayın kitap paraları çıksın:) 
nereye gitsem
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)