pazarlık

annem satıcılarla inanılmaz pazarlık yapar kayserili gibi davranır, hatta sonunda satıcıların bunalıp al abla al da git dediği bile olmuştur, alcağı şey ucuz ya da pahalı olsun annem mutlaka satıcıya bi fiyat önerir, ama napalım hem parayı kolay kazanmıyoruz hem de 2 liralık şeyi 10 liraya satmaya çalışıyorlar, en azından sınırları zorlamak gerekiyor, benim bazen nutkum tutuluyor, ayşenin objektifi satarken olmuştu bazen de bugünkü gibi kaplan kesiliyorum, aslında utanıcak bişey yok, adam o fiyatı söylemeye nasıl utanmıyorsa ben niye utanayım ki..benim de o mala biçtiğim değer o kadarmış..
bi de ilk pazarlığı kim yaptı çok merak ediyorum, belki şöyle başladı; milleti kazıklayan bi satıcı başka yerlerden alışveriş yaparken kazıklandığını düşünüp pazarlığa başladı böyle böyle bi kazıklanma psikolojisi yayıldı..kimbilir...

evdeki absürdlükler

tuvalet kağıdı asılan düzenek normalde basit bişeydir, bi çubuk olur tuvalet kağıdı geçirilir, üstünde de belki bi kapak olabilir, hatta o da olmasa da olur..bizim evin demirbaşı olan tuvalet kağıtlığımız Hedef plastikten, üzerinde de "Made in Turky" yazıyor buraya kadar herşey normal ama kapağı popo şeklinde...ne zaman tuvalet kağıdı alcak olsam kopuyorum, kapağı giydirmek istiyorum..
Türklerin yaratıcılıkta sınır tanımadığının işte kanıtı, üstelik tutucu bi toplum olmamıza rağmen böyle sevimli şeyler üretiliyor ve bizim ev sahibi gibi inanılmaz tutucu biri bile alıp asabiliyor..
Bir de malum heryerde sensör kullanılıyor, modern tuvaletlerde bi tek tuvalet kağıtlığında henüz kullanılmadı ya da ben görmedim, kokuya ya da sese duyarlı yapsınlar:) tuvaletteki en sevmediğim sensör de ışık sensörü, hareketsiz 10 sn kalsan ışık sönüyor, sonra el sallayıp ışığı yakıyosun, tuvaletten çıkana kadar baya bi el sallamış oluyosun...en sevdiğim sensör de çöp kutusu sensörü ve sifon sensörü...sonuç olarak ne sensör ne ben söyleyiim..

yuvada saadet


eskiden insanlar mı saftı yoksa reklamcılar daha mı saftı acaba?? eski reklamlarda reklam dili genelde çok basit ve sade, konu ise bi saflık içeriyo.. bi ürün alakasız bir konudaki her derde deva gibi ya da ürünün çözdüğü problem mesela çamaşır yıkamak sanki dünyadaki en önemli problem gibi gösteriliyor..demek ki o zaman yaklaşım böyleymiş..şimdi dönüp bakınca eğlenceli ve sevimli geliyor...Şu an ilkokul çocuklarının bile bu konuda daha yaratıcı olabileceklerni düşünüyorum..
yuvada saadet piyale, reklam çok sevimli tamam yuvada saadet için evde yemek şart, o da piyale makarna ile oluyor da, bu teller neyin nesi, telgrafın tellerine kuşlar mı konar, hayır piyale kutusuna kuşlar konar..ama piyale nasıl havada asılı kalır orda da bir yüce hikmet var işte...



müzeler

bi arkadaşımla pera müzesi'nin 5.katında buluşmak zorunda kalınca yıllardır önünden arkasından geçip de girmediğim pera müzesine bu sayede girmiş ve gezmiş oldum. Batılıların gözüyle doğu resmedilmiş, resimlerin çizgilerine, perspektiflerine, ışıklarına, renklerine kesinlikle sözüm yok, çünkü adamların yaptıkları eskizler bile harika, ama içerik bana yanlış geldi, doğudan kıyafetler alınmış ve avrupalı güzel model olabilecek insanlara giydirip resmetmişler, resimlerdeki erkeklerin yarısı kadın gibi..harem konulu resimler de ilginç, ressam kendi kafasında yarattığı haremi resmetmiş ama haremin bence haremle alakası yok..dolayısıyla batının gözüyle doğuya yani buraya bakmak gerekiyor ama onları da çok fazla ciddiye alıp da biz böyleymişiz dememek lazım..
Gittiğim ikinci müze ise kariye müzesi, yıllardır gitmeyi istediğim müze, meğer edirnekapının girişine yakın ortalık biyerdeymiş. Otobüsten inince bi düğün salonunun önünden geçtim, gelin damat çıkmak üzereydi, dışarda bekleyen kara çarşaflı insanların arasından korkuyla geçip müzeye gittim, bu müze en çok gelir sağlayan ilk üç müze arasındaymış, nedenine şaşırmamalı bilet 15ytl'ydi, 10 ytltye müze kart aldım onla girdim, yoksa içime otururdu çünkü içerisi baya küçükmüş, bi tur attıktan sonra bu kadar olamaz diye bi tur daha attım ama gerçekten o kadarmış, duvarları mozaiklerle dolu haç şeklinde yapılmış bir klise, mozaikler 14.yy'den kalmış ama çoğunlukla iyi durumdalar, burası da cami yapılmış sonrasında müzeye çevriliyor..iyi de olmuş..içerde dolaşan benden başka Türk yoktu, çok da bize hitap eden bir müze değil ama belki bir rehber olsa anlatsa konuşulsa yorumlansa süper olur..


Annemlerle de yıldız müzesine gittim, aslında yıldızdaki müze grubu gayet eğlenceli görünüyordu, hem yıldız sarayı, belediye müzesi ve yıldız parkı içindeki porselen fabrikası müzesi..ama ne yazık ki sadece yıldız sarayını gezebildik,yıldız sarayının da zaten küçük bir alanı ziyarete açıktı, bahçeyi dahi kapatmışlar. içerde abldulhamitin kullandığı marangoz takımları, yıldız porselende yapılan ilk porselen takımları, tahtırevanlar ve saray eşyaları sergileniyor..vahdettinle atatürkün görüştüğü oda mevcut..içerde bizle beraber dolaşan ve lambaları açan kapatan güvenlik görevlileri ve bilet kesen memurlar vardı, ne yazık ki pek talep gören bir müze değil..bu saraydaki yaveran odalarının mimarı Raimondo d'Aranco, araştırınca aslında bebekteki, beyoğlundaki, şişlideki çok sevdiğim bikaç binanın da mimarı olduğunu öğrendim, hayran kaldım adama.. saraydan çıkınca da yıldız camine gittik, ordaki saat kulesi ne kadar güzelmiş, cami ve saat kulesi balyan ailesi tarafından yapılmış, caminin bahçesi çok sevimliymiş, mermer masalar ve banklar var çevrede kocaman çınar ağaçları..Sonrasında büyük bi hevesle porselen fabrikasına gittik ama kapalıydı.. Haftaiçi bir gün uğramak lazım..

Son bi müze daha var aslında, o da masumiyet müzesi..o da sonraya kalsın..